5 Ocak 2019 Cumartesi

TAŞINMA DUYURUSU!

Merhaba sevgili okuyan,

Bugün sizlere aslında biraz da değişik bir durum içerisinden bahsetmek istiyorum.

TAŞINIYORUM!!! (Sadece bloğumu :))

Şöyle ki bir süredir kendime ait bir uzantılı web adresi edinme konusunda istekliydim. 2019 itibari ile de bu kararımı hızlıca hayata geçirdim ve üzerini çizdim.

www.bilimhatunu.com

İşte benim yeni bloğum. Yeni evim, yeni yazı köşem. Burada uzunca zamandır yazıyordum ve kendimi evinden ayrılıyormuş gibi hissediyorum. Ama teknoloji Allahtan o kadar gelişmiş ki buradaki her şeyimi pılımı pırtımı toplayıp oraya taşıyabildim. Yani aslında burada yaptığınız yorumlar bile orada da mevcut. Ama maalesef abonelikler için yeniden yardımınıza ihtiyacım var!

Siteye uzantıya girerek E-posta aboneliği için kayıt olursanız oradan da bir ses bir soluk haberlerimi alırsınız.

Buraya döner miyim, dönsem yazar mıyım bilmiyorum. Ama orada da bu sıcaklığı hissedip sizi yeni komşum olmaya davet ediyorum.

Buradan son kez 'Hoşça bakın zatınıza sevgili okur!'

Sevgiyle kalın.


17 Kasım 2018 Cumartesi

KİTAP YORUMLARI #19 MELİSA KESMEZ- NOHUT ODA




Merhaba sevgili okuyan! :)

2018 yılı sonuna kadar okumak istediğim kitap hedefi yahut challenge (ingilizce yazdım ama inşallah aşağı kötü yorum yazmazsınız artık) içerisinde geçtiğimiz günlerde okuduğum Melisa Kesmez'in Nohut Oda kitabından bahsedeceğim. 

Birkaç sene öncesinde yine aynı yazarın 'Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz' kitabı ve 'Bazen Bahar' kitaplarını okuyup çok beğenmiştim. Öykü kitaplarına ısınmamda Melisa Kesmez'in payı büyüktür. 
Ama bu kitap özellikle ilk iki öyküsü (Kalanlar ve Son Bir Çay) başka bir evrende kalbimin içinden sızanları yazmış gibi hissettim. Yanıma kalem almadığım her dakikaya, altını çizemediğim her kelimede kendime kızdım. Belki çok farklı değildi yazılan konu veyahut tarz, ama yine de kalbime yerleştiğini en derinden hissettim. 

Aslında dili bu kadar yalın kullanmasından yola çıkarak yazarı biraz araştırdığımda, bende de bulunan Truman Capote-Ateşteki Güve kitabının da çevirisini üstlendiğini öğrendim. Kitaplığımı karıştırıp bakacağım, eğer yok ise en uygun zamanda onu da listeme eklemeyi düşünüyorum. 

Kitap ile ilgili söylemek istediğim diğer bir şey de kapağı! SEL'in kapaklarına hayranlığımı gizleyemiyorum. Keza bu kapak da benim sevdiğim bir yüz oldu. 

Altını çizdiğim yerler, okuduğum ve içime sinen bir kitap oldu kısaca. Fuar dönemlerinde yazara şans vermenizi şiddetle öneriyorum. 

Altını çizdiğim, defterime alıntıladığım yerler biraz fazla ama ara ara kaydetmeye çalıştığım aşağıdaki 1000kitap profilimden ve diğer yorumlarıma da Goodreads hesabımdan ulaşabilirsiniz :)


Sevgiyle kalın,
Hoşça bakın zatınıza...

5 Kasım 2018 Pazartesi

KİTAP YORUMLARI #18- MARGARET ATWOOD / DAMIZLIK KIZIN ÖYKÜSÜ

Herkese Merhaba!

Uzunca zamandır okumak istediğim ama kısa vadede okuma planımda olmamasına rağmen kitabı satın almak istemediğim için ödünç alarak 2018'den çıkarayım diye okuduğum 'Damızlık Kızın Öyküsü'nden bahsedeceğim.

Aslında bu kitap hakkında bir kaç kelam etmek o kadar zor ki. Oldukça uzun zamandır okumak istiyordum dedim ya aslında biraz da merak ettiğimden. Çünkü bu tarz ikilemde kalınan kitaplar her zaman beni meraklandırır. Demem o ki; kitap ile ilgili yorumlar okumadan önce sizin düşüncelerinizi tam ortadan ikiye ayırır. Bir grup insan aslında feminizmin neredeyse en güzel distopyası olarak adlandırır bir diğer kısım ise aslında feminizmin temel olarak belirlenmemesi üzerinde durur. İşte bu nedenle de bir okuyayım tarafımı seçeyim dedim :)

Öncelikle kitaba başladığımdan itibaren anlamlandırma sürem herhalde ilk 25 sayfayı bulmuştur. Sonrasında ise yavaş yavaş kurguyu benimseyerek bir kadın olarak huzursuzluğum kitap sonuna kadar devam etti. Damızlık kavramının aslında kadın üzerine yapıştıran bir yandan da dönemi kurgulamaya çalışılmış. Dönemin yaşam koşullarında kadının aslında Duygu Asena'nın tabiri ile kadının adı yokmuş. Okurken günümüz koşullarımız ile bağdaştırdığım yerler de oldu. Ama kesinlikle beni rahatsız ettiği aşikar.

Okuyanı irite etmesini bir kenara bırakıp tarafsız değerlendirmek gerekir ise, distopya olarak kurgusunun beklentim ile neredeyse paralel gittiğini söyleyebilirim, ama bu kitabın bende hissettirdiği harika bir duygu diyemeyeceğim. Okuduktan sonra tarafımı net olarak seçememekle birlikte kafamda oturmayan düşüncelere ve tamamen feminizm distopyası olarak adlandıramama dayanarak pek de bana göre bir kitap olmadığını söyleyebilirim.

Ama tabii ki bu bir çok platformda 'Amaaan Allahım! Çok güzel kitap!' diyenlerin düşüncelerini de göz önünde bulundurarak okuyabilirsiniz :)

Sevgiyle kalın.

Hoşça bakın zatınıza! :)

4 Kasım 2018 Pazar

TİYATRO- HAMLET

Merhaba! :)

Aslında bu oyunu sonrasında nasıl hissedeceğimi merakla beklemiştim. Tabii ki 'HAMLET' oyunundan bahsediyorum. Uzunca zamandır (belki 3 sezon civarı) bu oyunun neredeyse kapalı gişe oynamasından kaynaklı aksaklık ile sezonun 3.oyunu olarak hayatıma yerleşmiş bulunmakta. 

İstanbul Devlet Tiyatrosu kapsamında yakaladığımız bilet ile (yerimiz de gayet iyiydi :)) bu oyunu izleme şansı elde ettik. Aslında öncesinde, biletin bulunamama durumu, Hamlet'in yüceliği ve Bülent Emin Yarar'ın harika oyunculuğunu birleştirdiğinizde ortaya inanılmaz büyük bir beklenti çıkıyor. 

Belki içerik ve oyunculuk olarak dolu dolu bir oyun izleyip hayatımdan yapılacaklara bir tik atmış olsam da kendimle yüzleşmem gereken bir duruma daha açıklık getirdim: Ben tek kişilik oyunlarda ufaktan sıkılıyorum. Daha öncesinde de bir kaç oyunda benzer hissiyata kapıldım. Ama bu oyunda artık bu düşünce kafama tamamen oturdu. 

Tabii ki bu oyunu beğenmedim yahut oyunculuğa laf söyleyebileceğim anlamına gelmiyor ki zaten ben Bülent Emin Yarar'ı Profesyonel oyunundaki oyunculuğu ile de hayran olmuştum. 

Beklentilerimi kayşılayan ama Profesyonel gibi bir daha bir daha diye tutturmayacağım bir oyun olduğunu söyleyebilirim. 

Şu an hangi salona döndü bilemem ama geçtiğimiz hafta baktığımda Profesyonel oyununun da bilmem kaçıncı sezonda halen neredeyse kapalı gişe olduğunu görmek beni mutlu etti. Belki Kasım planlarınıza dahil etmek istersiniz. 

Şimdilik bu kadar... Sevgiyle kalın...

Hoşça bakın zatınıza! 

28 Ekim 2018 Pazar

TİYATRO- CINGILLI

Herkese yeniden merhaba! :)

Sezonun ikinci oyunu ile karşınızdayım: CINGILLI!
cıngıllı ile ilgili görsel sonucu

Bu sene sevgili 'Gezentiyiz Biz' (sitelerine göz atın derim, tık tık) ekibi ile tiyatroya doymayı hedefledik. Aslında bilindik tiyatro konseptinden tamamen farklı bir performans izleyeceğimizi biz de bilmiyorduk.

Bakırköy Belediye Tiyatrosu (BBT) bünyesindeki bu oyunun daha doğrusu buranın yeri bende biraz nostaljik. Çünkü ilk tiyatroya gidişim yine BBT bünyesinde hatta Alican Yücesoy'un oynadığı 'Tersine Dünya' olmuştur. 

Önde bir kürsü, arkada orkestra. İlk oturduğumuzda biraz şüpheli davrandık.




Ardından ilk olarak Hacivat/Karagöz ile başlayan bir tarih anlatıldı. Deve kuşu Kabare'lerden tutun da Şan tiyatrosunun o görkemli tarihine kadar. Hatta ve hatta benim komedi konusunda hayranı olduğum 'Aşk Olsun' bile konuşuldu, gösterildi. Sadece bir tiyatro tarihinden ibaret değil de aynı zamanda ülkenin tarihine de güzelce ışık tuttu. 

Özel düetleri, çeşitli müzikalleri, tarihi anlatışı ile pişman olmadığımız, doya doya da zamanın nasıl geçtiğini (yaklaşık 130 dk) anlamadığımız bir müzikli tiyatro tarihi anlatımı oldu diyebilirim. Hele de yaşlansa da halen duruşunu ve karizmasını kaybetmeyen Ragıp Savaş' izlemek de ayrı bir keyifliydi.





Bu arada Cıngıllı- Balıkesir'de bir mantı benzeri bir yiyeceğe verilen isimmiş. Bunu da öğrenmiş olduk.

Şayet İstanbul'da yaşıyorsanız, sezon boyunca devam edeceği duyumunu aldığım bu oyuna, BBT orkestrasına bence bir şans verin :) Aynı zamanda salona ulaşım da çok kolay. 

Şimdilik bu kadar! 

Sevgiyle kalın.

Hoşça bakın zatınıza.




21 Ekim 2018 Pazar

KİTAP YORUMLARI #17- BİHTER SAATÇİ/ MÜHÜR KIRAN

Herkese kocaman bir  merhaba! :)

Yazıma başlamadan önce, kitap okumayı üstüne üstlük fantastik kitaplara bayılırım diyenleri bir adım öne alalım. Çünkü az sonra okuyacağınız yazı bunlarla ilgilidir.

Eylül ayı içerisinde okuduğum yazarının piyasaya yeni girişi olan GAEL YAZITLARI -I /Mühür Kıran'dan bahsedeceğim. Öncelikle kendimi iyi (mütevazı olamayacağım) daha doğrusu çeşitli kalemleri okuyarak değerlendiren bir okuyucu olarak adlandırsam da aslında fantastik edebiyat konusunda her zaman yetersiz olmuşumdur. Hani benim hevesim bilgim Harry Potter'da kaldı öyle söyleyeyim size :) 

Kitabın yazarı Bihter ile yüz yüze tanışma fırsatım daha olamamış olsa da kendisinin bu kitabı bin bir emek oluşturduğunu söyleyebilirim. Profil Kitap tarafından yayınlandığında ise tarafıma imzalı olarak bu kitabı gönderme nezaketini gösterdiği için bir kez daha buradan teşekkür etmek isterim. 

Ben de eylül ayı içerisinde bu kitabı okudum. Kitaba ilk başladığımda karakterleri kafamda oturtmaya çalışmam biraz zaman aldı fakat bunu tahmin eden yazarımız belki de kitapta benim çokça sevdiğim bir şey yaparak bölüm başlarına küçük küçük o bölümü anlatan karakter ile ilgili belirgin ipuçları yerleştirmiş. 

Belki daimi olarak bu tür okuyanlara garip gelebilir fakat kitap ile ilgili beğendiğim başka bir özellik ise özel güçlerin istenen stratejide dönüşebilir bir şekilde kullanılması oldu. Kurgusu ile ilgili ise beni en baştan içine alarak kaptırdı. 381 sayfalık bir kitap olmasına rağmen gereğinden fazla uzatma gibi (zaman zaman bazı kitaplarda yaşadığımız) bir duruma rastlamadım. Tam tersine kurgunun tam olarak içini doldurduğu bir kitap olmuş. Andram topraklarındaki hayata kendimi ışınlanmış gibi hissettim. Ve sanırım son sayfasındaki 'Birinci Kitabın Sonu' yazısı beni biraz üzdü. 




Umudum yazarın serinin ikincisini tez zamanda yazması. 

Bu yazıyı yazarken kitabın fiyatına bir göz atıp sizi bilgilendireyim de istedim. Güncel indirimli olarak; Kidega'da 21,60 TL, Kitapyurdu'nda  20,63 TL, İdefix'de ise 22,80 TL olarak satıştadır. 

Sevgiyle kalın.

Hoşça bakın zatınıza... 





13 Ekim 2018 Cumartesi

TİYATRO - BİZİM AİLE

Herkese Merhabalar,

Bu sene tiyatro sezonunu Ekim ayı içerisinde bir açtım sormayın! :) Çok hızlıyım. Aslında uzun zamandır gitmek istediğim oyunları umut ediyorumki yer bulabilirsem bu sezon tamamlayacağım.

Şimdi sizlere geçtiğimiz hafta İstanbul Şehir Tiyatroları kapsamında sahnelenen 'Bizim Aile' oyunundan bahsetmek isterim ki sizler de aslında bu oyunun hikayesine oldukça hakimsiniz:


Evet evet tam da tahmin ettiğiniz gibi Adile Naşit'li Münir Özkul'lu eski türk sinemasından bahsediyorum. Açık konuşmak gerekir ise, oyunun müzikal olmasından yana içimde bir heyecan olmasına rağmen yine de orijinal filmin tadını veremeyeceğinden korkuyordum. Lakin bu korkularım bir bir yok oldu ve oyunun başından sonuna gülerek izledim.

Repliklerin bire bir benzerliğinde bile o eski tozlu duyguları tekrar bize hissettirdikleri için tüm oyuncuları ayakta alkışlamak şart oldu.



Aslında oyunda benim en çok beğendiğim;  orijinal filmde Ayşen Gruda'nın oynadığı karaktere burada can veren Müge Çiçek Türkoğlu oldu. 

Yaklaşık 2 saat 15 dakika süren bu müzikal benim için sezona iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Gitmeyi düşünenler için, oyun çeşitli şehirlerde dönüyor. Programı takip edip, üstüne de yer bulursanız kaçırmayın derim :)

Sevgiyle kalın,

Hoşça bakın zatınıza... 

7 Ekim 2018 Pazar

KİTAP YORUMLARI #16 FÜRUZAN- PARASIZ YATILI

Kitaplar konusunda bazen rutinimiz şaşar, yorgun düşeriz ya; işte öyle bir dönemde geçtiğimiz Eylül ayı içerisinde kendime gelip hedefler koydum. 

Elime #bendensanasendenkime etkinliğimiz için geçen Füruzan'ın Parasız Yatılı'sı ile başladım bu hedefe...

Yazar ile tanışma serüvenim bundan 2 yahut 3 sene evvele dayanıyor. Kitaplığıma gelecek ilk kitabını bir arkadaşımın önerisi ile 'Sevda Dolu Bir Yaz'dan yana kullandım. O zaman da dilini akıcı ve güzel bulmuştum fakat 'Parasız Yatılı'yı okuduktan sonra yapabileceğim tek yorum: burnunun direğini sızlatan bir kitap! 

İçerisinde 12 öykü barındırıyor ve aslında her biri toplum içerisinde yaşanan, insanoğlunun yaşadığı o zorlukları okudukça kendini yerine koyduran adeta ete kemiğe bürünmüş yaşıyorsunuz cinsinden hissettiren öyküler... 

Öykülerdeki bir diğer özellik de kadınların yaşamlarını aktarmasıdır. Bazıları küçük bir kız çocuğunu, bazıları ise olgun bir kadının duygularını aktarıyor. Aslında duygular hep yaşanan, hep karşımıza çıkan veya çıkabilecek hayat hikayelerini barındırıyor. Yazarı ayrıca bu noktada takdir ettiğim şey ise, acılı hikayelere sığınıp okuyucuyu etkilemeye çalışmak yerine; bu konuları zeki ve ustaca bir dille okuyucuya sunmasıdır. İşte tam da bu nokta neden 'burun sızlatacak kitap' tanımını bana çok kolay gösterdi. 

Yazarın bu ilk kitabı tüm bu ustalığın da karşılığı olarak, 1972 Sait Faik Hikaye Armağını'na laik görülmüş. Bu günlerde, Türk edebiyatına bu denli katkı sağlamış yazarın fazla bilinmemesi beni oldukça üzdüğünü söylemeliyim. 

Belki bu kitabı belki başka bir kitabı da olabilir, ama benim tavsiyem, hayatınızda Füruzan okumadan ölmeyiniz. 

Sevgiyle kalın.

Hoşça bakın zatınıza... 



2 Ekim 2018 Salı

HAYAL EĞİTİCİSİ


Yazmak; yürümek gibi bir eylemdir benim gözümde. Temposu sadece senin elinde olan, zamanla yavaşlayıp inatla koşmaya sürebileceğin bir biçime sahiptir.Hele bir kere başladın mı içini doldurduğun onca sayfa sana birer yoldaş olur, bir bakmışsın ki artık yürümenin ötesinde yemek yemek gibi elzem bir eylem oluvermiş.

Içindeki her nesne adeta hareketlenmiş ete kemiğe bürünmüş bir şekilde masana gelmiş, sofrana eşlik etmiş. Oluşturduğun o soluk benizli, bitkin karakter sayfalar geçtikce sanki günlerin getirdiği değişimle ruhunu büyütmüş. Daha farklı bir hale gelmiş.

Işte bu yüzden yaratıcılık dediğiniz şey aslında tamamen ‘hayal ürünü’. Evet evet kesinlikle öyle. Ama tam olarak bir yetenek de değil. Tıpkı yarattığın o karakter gibi onun da eğitilmeye, evrilmeye belki de zoraki değişimlere ihtiyacı var.

Şimdi sizlere hayal gücünüzü eğiteceğim desem eminimki bir çok insan bununla ilgili soru sorar. Ama asolan kendi içimizde yapacaklarımızdır. Mesela bugün hava 16 derece ve ayaz var. Size,‘bugün ilk kez dışarı çıktığınızda yüzünüze vuran o soğukta ilk olarak ne hissettiniz?’ diye sorsam ne cevap verirsiniz? Biraz sus pus görüyorum. Peki o halde ben cevaplayayım:

- Aklıma direkt üşümeyi özlediğim gelmişti.Üzerimde uzun zaman önce kendime seyahat hediyesi olarak aldığım ülkelerin pullarının baskısını içeren ince, bir o kadar da sarmalayan bir şal ile boynumu örtmüştüm. Saçlarımın ağzıma girdiğini düşünüp rüzgarı sırtıma alarak ilerlerken elimdeki kahvenin kokusu ile çam ağaçlarının arasına ilerliyor, bir yandan da romanını bitirip kontrolünü yapmaya başlamış arkadaşımın heyecanlı anlatışına kulak veriyordum. Yüzündeki gülümsemeye bakılır ise gelecek yılların en tutkulu fantastik yazarları arasına gireceğini düşünüyordum. Zaten hali hazırda doğuştan sihirli bir havası olduğunu düşünürüm. Saçlarının arasındaki kızıllar ütopik bir evrenden fırlamışcasına ahenkle hareket ederken bir an elindeki telefonu sihirli bir güç barındıran bir haberleşme aracı olarak hayal ettim. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurla kendime geldim. Ayaklarım ıslanmış, arkadaşım onu dinlemediğimi anladığı an yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşmişti. Kısa bir mesafeyi koşarak masama geldim ve yazmaya devam ettim…

Bunu okuduğunuzda aslında içinde yaşıyor ve okuduğunuza kendi hayalinizde kızıl saçlı karaktere ait bir resim çiziyorsunuz. Şimdi aynı soruyu sorsam belki de bir sürü şey üretebilirsiniz. Peki burada değişen ne oldu? Ben size söyleyeyim; benim kurgum sizin hayal gücünüzle birleşip bambaşka bir hal aldı. Aslında kısacık bir paragraf, önemini okuyanın hayalleriyle büyüttü. Bunu okuyan bir çok kişi aynı satırları başkalaştırarak kendi düşüncelerinde yoğurdu. Dolaylı olarak herkes aynı hikayenin bir bileşeni oldu.



Işte bu yüzden siz de kendinize biraz zaman verip hikayelerin, masalların içerisinde yol almaya, herkes ile hayal kurmaya ne dersiniz?


Sevgiyle kalın.
Hoşça bakın zatınıza...



28 Aralık 2017 Perşembe

2018’de Ne Olmak İstersiniz?

2018’de Ne Olmak İstersiniz?

Burada bir anket yapsak mesela, herkes ne cevap verirdi ‘2018’de ne olmak istersiniz’ sorusuna? 
Ne bekledik, ne umduk da ne bulduk?

Sizi bilmem ama ben daha çok olmak isterim mesela. Daha çok dost, daha iyi bir iş arkadaşı, daha iyi bir aile, iyi bir sevgili…

Kimisi geçmişini değiştirmek ister; keşke onu hiç tanımasaydım cümleleri yiten gidenlerin arkasından söylenen bir o kadar da nihai acıları büyütme prensibidir. Keşke bunu yapmasaydım cümleleri ise bunun bir diğer türevi olarak dillenir durur.
Oysa yaşam, tüm bunların yanında, içindeki çocuk kahkahalarını susturamayacak kadar ilginçtir. Olduramadığın şeylere kafa yorarken bilinmedik bir cemre ile mutlandırır seni.

Geçtiğimiz seneler ise bizi biz yapan, büyüten onca şeyin bir toplam tablosudur aslında. Her sene bir yaş daha büyümenin ama en güzeli bunu hissedebiliyor olmanın bana verdiği yetkiye dayanarak yeni yıl için dileyebileceğim şeyler mevcut tabii.

İlk olarak daha çok insan olmayı diliyorum mesela;

Size de oluyor mu bilmem ama ben sık sık yaşıyorum. Her gün bir yere yetişmek için uyanıyoruz ama nereye gittiğimizden bir haberiz. Amaçsız bir koşuşturma içerisinde rutin günlerin kölesi olmuşuz. Git gide tahammül sınırlarımız aşınmış. Sokaktaki bir insana gülümsemeyi, bir sokak köpeğinin başını okşamayı unutmuşuz. Tamamlanan yanlarımız uğruna eksik hisseden insanları unutmuş oluyoruz. Koşarak gidilen bu yolda kısa bir soluklanıp herkese faydalı olan bir iş yapmak istiyorum bu sene.

Bir diğeri; daha iyi bir iş arkadaşı olmayı diliyorum mesela;

Her sabah yüz yüze baktığında kafanı çevirdiğin insanlardan değil de, beş dakikalık arada bile şarkı sözünü bulamadı diye üzülen ve dert edinen arkadaşlarımla daha çok vakit geçirmeyi diliyorum mesela. Bilgi ile kibir arasındaki o ince çizgiyi de umuyorum ki herkes bilir.

Parçalara bölünmeden yaşamayı diliyorum mesela. Kimseyi de parçalamamayı. Affedebilecek kadar erdemli ama kimsenin hatalarına bin değil bir nilüfer bağışlayacak kadar da değersiz hissetmemeyi amaçlıyorum. 


Bıktım dediğimde yanıma koşan dostuma,
Yan yana yürüyebileceğime inandığım tüm arkadaşlarıma,
Senemin güzelleşmesini sağlayan Ada’ya,
Sosyal medya demeden edindiğim, paylaştığım, zaman zaman mektuplaştığım herkese,
Hatıralarımın bedeli saçıma düşen iki beyaz tel saça,
Bana bir gün orada yaşarım dedirten Lüksemburg’a,
Hiç bilmediğim yerlerde eğlendiğim bir avuç insana,
Her sokağını ayrıca sevdiğim ve asla unutmak istemeyeceğim Amsterdam’ın o karlı kış gününe,
Mustafa Amca’nın hiçbir abartılı yemeğe değişmeyeceğim tostuna,
Kısaca beni büyüten ve kalbime dokunan herkese ve her şeye teşekkür ediyorum.
Ve herkese umut dolu bir yıl diliyorum. Hayat bu. Yolun bir yerinde kesişiriz yine!


Hoşça bakın zatınıza! J

TAŞINMA DUYURUSU!

Merhaba sevgili okuyan, Bugün sizlere aslında biraz da değişik bir durum içerisinden bahsetmek istiyorum. TAŞINIYORUM!!! (Sadece bloğu...